Toplam 647 delegenin katıldığı konferansta alınacak kararlar partinin 3 Temmuz’daki kongresinde sunulacak ve kabul edilmesi halinde resmileşecek.
Konferansa katılan HDP eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan, açılış konuşmalarında Türkiye’nin içinden geçtiği süreci değerlendirdi ve HDP’nin tavrına dair değerlendirmelerde bulundu.
Buldan: İktidarın halka sunacağı bir şey kalmadı
Buldan, iktidarın güç kaybettiğini ve halka sunacak bir şey kalmadığını söyledi. Güç kaybını gizlemek isteyen iktidarın Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Suriye’ye ‘ilhak’ saldırıları düzenlediğini belirtti. AKP iktidarını ‘Kürt kazanımlarının düşmanı’ olarak nitelendirdi.
Buldan, Türkiye’yi yönetenlerin Kürt sorununun çözümü için güvenlikçi politikalara başvurduğu ve bunun bedelini tüm toplumun ödediğini söyledi: “Kürt sorunu bu ülkenin tamamını ilgilendiren bir sorundur. Bu sorun çözülmeden barış ve demokrasinin gelmeyeceği gerçeğini herkesin bilmesi gerekiyor. Bugün Türkiye’de değişim isteyen herkesi vakit kaybetmeksizin Kürt sorununda çözüm önerilerini sunmaya, demokratik anayasa ve inanç temelli hakları tanımaya bir kez daha davet ediyorum. Bu çağrı sadece bir siyasi davet değildir, demokratik yaşamın zorunlu şartıdır.”
Sancar: Sadece iktidar değil, sistem de değişmeli
Buldan’ın ardından konuşan Sancar, Kürt sorununda militarist anlayışın Türkiye’yi krizlere sürüklediğini söyledi. İktidarı değiştirmenin yeterli olmadığını belirten Sancar, sistemin değiştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Sancar isim vermeden muhalefeti de uyararak “Çıkış eski zihniyeti devam ettirmekte değil” dedi.
İktidarın bataklığa sürüklendiğini ve demokratik siyaseti tasfiye etmek istediğini söyleyerek, bunu başaramadıklarını vurguladı.
Sancar şunları söyledi: “Türkiye büyük bir krizden geçmekte, kriz dönemi yaşamaktadır. Bu krizin kökenleri son üç yılda beş yılda yatmamaktadır. Bu krizin kökleri yüzyıllık tarihte yatmaktadır. Bu iktidar bu yüzyıllık tarihin o kötü mirasını devralarak bugünlere taşıdığı için krizi daha da derinleştirmiş, çöküşü hızlandırmıştır. Krizin temelinde Kürt sorununa yaklaşım vardır. Cumhuriyetin demokratik bir şekilde kurulmamış olması vardır. Kürt sorununu inkarla, imhayla, bastırma politikalarıyla, savaş siyasetiyle, millitarist anlayışla ele alan yaklaşımlar sürekli bir kriz döngüsü yaratmış ve Türkiye’yi bugün bu noktaya taşımıştır. Bu iktidar özellikle 2015 yılından sonra militarist politikaları, güvenlikçi anlayışı, inkâr ve imha uygulamalarını daha da ileri taşımıştır, daha da büyütmüştür. Sadece bu ülke ile sınırlı tutmamıştır, bölgeye yaymıştır. Kürtlerin yaşadığı her alana taşımıştır. O nedenle kriz daha da derinleşmiştir. Kürt sorununda çözümsüzlük, militarist anlayış, inkârcı ve imhacı yaklaşım büyüdükçe kriz derinleşiyor. Şimdi de aynı yöntemleri, başka zamanlarda uygulanmış olan metotları bu iktidar sanki yeniymiş gibi devreye sokuyor.
‘Seçimler tarihi önemde’
Seçimler tarihi önemdedir. Bu seçimler Türkiye’de sadece iktidarın ve parlamentonun belirlenmesiyle sınırlı bir sonuç doğurmayacaktır. Bu seçimler aynı zamanda yeni bir başlangıcın mümkün olup olmadığını da gösterecektir. Bu sistemi, sömürü, savaş, rant ve talan sistemini, bu çete ve suç düzenini değiştirip değiştiremeyeceğimizi de belirleyecektir. Biz diyoruz ki bu sistemi de bu düzeni de değiştirecek güç vardır; bu iktidarı da gönderecek güçlü bir halk iradesi mevcuttur. O iradeye doğru yol, güçlü yürüyüş ve kararlı hedefler gösterildiği anda hem iktidar gidecek hem de düzen değişecek. İşte demokrasi ittifakının ana hedefi budur.
‘Anahtar güç olarak taşıyacağız’
Bu ülkeyi iki ittifaka, birbirinden çok da farklı olmayan zihniyetlere mahkûm etme çabası bizim demokrasi ittifakımızla boşa çıkacaktır. Bu iktidarı göndereceğiz ama aynı zihniyeti farklı yollarla savunacak herhangi bir şekline de bizim desteğimiz olmayacaktır. Bir parlamentoyu halkların ortak iradesinin mekânı haline getireceğiz. Demokrasi ittifakı ile, kendi ittifakımızla parlamento seçimlerine katılacağız. Öyle büyük bir halk desteği alacağız ki, halkların ortak iradesini Meclis’e anahtar güç olarak taşıyacağız. İşte bu güç bütün dengeleri değiştirme potansiyeli olan en önemli imkânımız ve hedefimizdir.”